TURKEY/YOZGAT/MERKEZ 'DEN İLİNTİLER
16 Şubat 2013 Cumartesi
15 Şubat 2013 Cuma
10 Kasım 2012 Cumartesi
FERFANA
Şavgının oğlan; “Biz böyüklerimizden böyle gördük oğlüm ferfana böyle yapılır” derdi hep. Ferfana sana ait olmayan ve hırsızlıkla çalınan tavuk, bodu, hindi vs. gibi hayvanları arkadaş grubuyla zuladan aşırarak gizli bir mekanda cukkalamak demekti. Bizim zamanımızda yalnızca şibi, bodu, culuk, horuz ne gibi hayvanlardan yapılırdı ama, eskisen Gocelilerin Eyvaz, Gırefenin Şekirin Yüksel, C
inni Saitin Battal, Eşşekci Gocanın Tacettin, İdinin Osman, Seyitkânin Haceli, Kaşifin Osman, Gubüşün Etem, Çolâtemin Eci, Moturcu Paşa, Hosur Sülüman, Tilki Zabit, İnneci Durak, Uzun Guddüsü, Gıllı Emin, Şeytan Bahri, Piç Kazim, Mamalı, Goyneksiz Hasan, Emlik Osman, Kôr Tefik, Gızıl Hayri, İtciler, Cinni Oğlan, İbiş, Godek, Mayası Bozuhlar, Mar Bahattin, Guduzun Şevket, Selimoğlunun Durah vs. gibi namlı böyüklerimiz davar, keçi, kuzu gibi malzemeler kullanarak ferfana yaparlarmış. Hele mayası bozuhların uşahlar dana ne yörüdürmüş derlerdi.
Temiz ve ıpıl ıpıl bir güneşin hüküm sürdüğü sıcak bir Temmuz günü çocukluk arkadaşım Merro Medinenin Fehmi ile arize balık tutmaya gidecektik. Köyde en iyi balığı ikimiz tutardık. Korkusuzca kayaların arasından, köklerden, derin yerlerden ürpermeden ellerimizi sokar balık yakalardık. Olur gidelim dedim ve Yufka ekmek, çokelik, biber, gırmızı falan alarak azık yaptık. Fehmi “Bizim ordan da suvan alak” dedi. Fermigile gittik. Medine bibi bize suvan toplarken evlerin altındaki özden bodu, culuk çığlıkları geliyordu. Mayamız cımbıldadı. Bunlardan birini tutalım dedik. Öze indiğimizde Meçikara Nuttunun culuhlar bir heyet halinde geziyorlardı. Fehmi “Bodu yağlı oluyo oğlüm culuh dudak” dedi. “Olur” dedik ve Fehmi hemen Gamalının bahçenin dibinde culuğun birini torbalayarak Kavaklı’ya doğru fırladı.. Bende Medine bibiden suvanları aldım ve peşinden.
Ariz mıntıkasına inmeden Taşlıyer denen işaretli tepenin altındaki karacaağaçların altında culuğu yolduk. Bölgede kendimizi emniyetsiz hissettiğimizden Esenli toprakları tarafına geçtik. Yine karacaağaç kurularından yaktığımız korlu bir alevin üzerine culuğu ortadan yararak kapattık. Öyle bir közlenerek kızardı ki goca culuh, lezzeti ve kıvamının verdiği iştahtan dolayı nerdeyse dişlerimizin arasında kayboldu. .
Bizim ilk ferfanamızdı bu. Ben hayatımda yaklaşık 4 veya 5 kez ferfana heyetlerinin içinde yer aldım en güzel ve doyurucu ferfana buydu. Bir gün yine Fehmiyle arize balık tutmaya gittiğimizde Gümüş Pınar sırtlarından çevliklere doğru bakarken çetenin sıklıktan duman yükseldiğini gördük. Guddusünün Aydın, Dınılı İzetin Uşahlar, Şavgının Durak, Galemderin Şatılmış v.s birkaç kişi Çopur Şemşinin horuzu dutmuşlar, şaşkın şaşkın ferfana yapıyorlardı. Belliki çok şaşkındılar. Pilan ustası Fehmiyle birlikte “Ulayyynnn” diye bi bağıdıydık, horuzu ocakta bırakıp, tapır tapır Acıpınar’a aşağı kaçıştılar. Hemen bizde ocakta pişen horuzu alıp ters istikametteki Keklik Pınar’a doğru kaçtık ve hazıra konmuş bir keyifle horuzu orda yedik.
Yani acemi işi değildi ferfana.. Ustalık ve cesaret isterdi. Şibi, tavıh ve bodu cücüklerinden bek et çıhmıyodu. En iyi ferfana culuhtan yapılıyodu ki, Allaha şükür biz iyi bi culuh yedik.
Cami önlerinde ezan saatini beklerken nurlu yüzlü büyüklerimiz, “Cenab-ı Allah affetsin ya şurda bi geçi yedim”, bir diğeri “Gurban Olduğum inşallah gusur günah yazmaz bende bi davar yedim” lafları gibi çok anılarını dinledik ve dinliyoruz. Fakat etrafta cin gözlerle zamanı ve gençliğini değerlendirmek isteyen kıs kıs gülen heyecanlı çocukları unutarak…
Bilmem hâlâ bu ferfana işlerini yapan gençler varmı. Bostanlık yolan, ceviz çalan, üzüm armut yolan cin gibi ve sevimli çocuklar görülüyormu… Ama şimdiki pısırık nesilde nerde o cesaret…
Rıfat Çakir
Şavgının oğlan; “Biz böyüklerimizden böyle gördük oğlüm ferfana böyle yapılır” derdi hep. Ferfana sana ait olmayan ve hırsızlıkla çalınan tavuk, bodu, hindi vs. gibi hayvanları arkadaş grubuyla zuladan aşırarak gizli bir mekanda cukkalamak demekti. Bizim zamanımızda yalnızca şibi, bodu, culuk, horuz ne gibi hayvanlardan yapılırdı ama, eskisen Gocelilerin Eyvaz, Gırefenin Şekirin Yüksel, C
inni Saitin Battal, Eşşekci Gocanın Tacettin, İdinin Osman, Seyitkânin Haceli, Kaşifin Osman, Gubüşün Etem, Çolâtemin Eci, Moturcu Paşa, Hosur Sülüman, Tilki Zabit, İnneci Durak, Uzun Guddüsü, Gıllı Emin, Şeytan Bahri, Piç Kazim, Mamalı, Goyneksiz Hasan, Emlik Osman, Kôr Tefik, Gızıl Hayri, İtciler, Cinni Oğlan, İbiş, Godek, Mayası Bozuhlar, Mar Bahattin, Guduzun Şevket, Selimoğlunun Durah vs. gibi namlı böyüklerimiz davar, keçi, kuzu gibi malzemeler kullanarak ferfana yaparlarmış. Hele mayası bozuhların uşahlar dana ne yörüdürmüş derlerdi.
Temiz ve ıpıl ıpıl bir güneşin hüküm sürdüğü sıcak bir Temmuz günü çocukluk arkadaşım Merro Medinenin Fehmi ile arize balık tutmaya gidecektik. Köyde en iyi balığı ikimiz tutardık. Korkusuzca kayaların arasından, köklerden, derin yerlerden ürpermeden ellerimizi sokar balık yakalardık. Olur gidelim dedim ve Yufka ekmek, çokelik, biber, gırmızı falan alarak azık yaptık. Fehmi “Bizim ordan da suvan alak” dedi. Fermigile gittik. Medine bibi bize suvan toplarken evlerin altındaki özden bodu, culuk çığlıkları geliyordu. Mayamız cımbıldadı. Bunlardan birini tutalım dedik. Öze indiğimizde Meçikara Nuttunun culuhlar bir heyet halinde geziyorlardı. Fehmi “Bodu yağlı oluyo oğlüm culuh dudak” dedi. “Olur” dedik ve Fehmi hemen Gamalının bahçenin dibinde culuğun birini torbalayarak Kavaklı’ya doğru fırladı.. Bende Medine bibiden suvanları aldım ve peşinden.
Ariz mıntıkasına inmeden Taşlıyer denen işaretli tepenin altındaki karacaağaçların altında culuğu yolduk. Bölgede kendimizi emniyetsiz hissettiğimizden Esenli toprakları tarafına geçtik. Yine karacaağaç kurularından yaktığımız korlu bir alevin üzerine culuğu ortadan yararak kapattık. Öyle bir közlenerek kızardı ki goca culuh, lezzeti ve kıvamının verdiği iştahtan dolayı nerdeyse dişlerimizin arasında kayboldu. .
Bizim ilk ferfanamızdı bu. Ben hayatımda yaklaşık 4 veya 5 kez ferfana heyetlerinin içinde yer aldım en güzel ve doyurucu ferfana buydu. Bir gün yine Fehmiyle arize balık tutmaya gittiğimizde Gümüş Pınar sırtlarından çevliklere doğru bakarken çetenin sıklıktan duman yükseldiğini gördük. Guddusünün Aydın, Dınılı İzetin Uşahlar, Şavgının Durak, Galemderin Şatılmış v.s birkaç kişi Çopur Şemşinin horuzu dutmuşlar, şaşkın şaşkın ferfana yapıyorlardı. Belliki çok şaşkındılar. Pilan ustası Fehmiyle birlikte “Ulayyynnn” diye bi bağıdıydık, horuzu ocakta bırakıp, tapır tapır Acıpınar’a aşağı kaçıştılar. Hemen bizde ocakta pişen horuzu alıp ters istikametteki Keklik Pınar’a doğru kaçtık ve hazıra konmuş bir keyifle horuzu orda yedik.
Yani acemi işi değildi ferfana.. Ustalık ve cesaret isterdi. Şibi, tavıh ve bodu cücüklerinden bek et çıhmıyodu. En iyi ferfana culuhtan yapılıyodu ki, Allaha şükür biz iyi bi culuh yedik.
Cami önlerinde ezan saatini beklerken nurlu yüzlü büyüklerimiz, “Cenab-ı Allah affetsin ya şurda bi geçi yedim”, bir diğeri “Gurban Olduğum inşallah gusur günah yazmaz bende bi davar yedim” lafları gibi çok anılarını dinledik ve dinliyoruz. Fakat etrafta cin gözlerle zamanı ve gençliğini değerlendirmek isteyen kıs kıs gülen heyecanlı çocukları unutarak…
Bilmem hâlâ bu ferfana işlerini yapan gençler varmı. Bostanlık yolan, ceviz çalan, üzüm armut yolan cin gibi ve sevimli çocuklar görülüyormu… Ama şimdiki pısırık nesilde nerde o cesaret…
Rıfat Çakir
ßUNU ßİLİYORMUSUNUZ.....!!!!!
ßUNU ßİLİYORMUSUNUZ.....!!!!!
'Telefonu icat eden Alexander Graham Bell, karısı ve annesiyle hiçbir zaman telefonda konuşamadı. Çünkü ikiside doğuştan sağırdı.....
'Telefonu icat eden Alexander Graham Bell, karısı ve annesiyle hiçbir zaman telefonda konuşamadı. Çünkü ikiside doğuştan sağırdı.....
YOZGAT MAHALLİ KELİMELER (K)
YOZGAT MAHALLİ KELİMELER (K)
Kabala: Bir işin görmesi istemek ona yapıştırmayı dileme.
Kadirlik etmek: Bir işin herhangi bir hesaba girmeden yapılan.
Kafa kekmek: Evet anlamına başını eğmek.
Kafa kâğıdı: Nüfus cüzdanı.
Kağnı: İki ağaç tekerlekli ilkel taşıma aracı.
Kakıç: Utandırma, yüze lafla vurma.
Kaltak: Kocaman, yaramaz.
Kan almak: Küçük tuvaletini yapmak.
Kara soyka: Zarar veren hayvan.
Karakiliye: Başıboş, nasıl istersen.
Karasaban: Toprak sürmeye yarayan eski bir araç
Karnından konuşmak: Bildiğini açıya vurmamak.
Karpize: Çatal kapı bağlantı demiri.
Katı açılmamak: Henüz ısınamamak.
Katıklaş: Yarma ayran karışımı bir çeşit yemek.
Kavi: Güçlü sağlam.
Kavurga: Kavrulmuş buğday.
Kayarlatmak: Atın eski nalını tekrar çaktırmak.
Kaygana: Saç üzerine yumurta pişmesi.
Kayış atmak: Birlikte yapılan işin fazlasını karşı tarafa yıkmak.
Kayış: Kemer.
Kele bacım: Aman bacım.
Kele: Kadınların hitap sözü.
Kelek: Yetmemiş kavun, karpuz.
Kelem: Lahana.
Keleş: Yakışıklı.
Kelete: Değirmende öğütülecek az olan buğday.
Kemçik: Çenesi eğri olan.
Kemiği saralmak: Çok ihtiyarlamak.
Kenef: Tuvalet.
Kepenek: Kelebek.
Kerpiç: Eskiden tuğla yerine kullanılan. Çamurdan yapılan.
Kes: Kangal dikeninin hayvan yemi haline gelmiş şekli.
Kese: Cüzdan.
Kesim almak: Tarladan işaretle evlek almak.
Kesim kesmek: Başlık konuşmak.
Keslemek: Ağacı daha küçük parçalara ayırma.
Kesmik: Saman irisi.
Keşkem: Ah olsa manasına dilek.
Kevik: Zayıf, hemen kırılacak halde.
Kevzi: Bir cins zararlı böcek.
Keyiş: Hakaret sözü, keşiş.
Kıkak: Koyun pisliği.
Kıldır gücük: Eh işte, idare eder.
Kınnamak: Camızın kaçmaya yüz tutması.
Kıpcıt: Kulakları kısmak(at eşek için)
Kıraç: Tarıma müsait olmayan toprak.
Kıramper: Ele sürülen merhem.
Kırdış: Patates.
Kırgı: Tarıma müsait olmayan toprak.
Kırkambar: Karışık buğday.
Kırklık: Koyunyünü kesme aleti.
Kırma: Çifte tüfek, hayvan yiyeceği.
Kıt: Az.
Kıvık: Aralıklı az açık.
Kıyık: Büyük iğne, çuvaldız.
Kıyım: Çuvaldız iğne.
Kızan: Köpeklerin çiftleşme zamanı.
Kilermeni: Toprak ip boyası.
Kip: Tam oturmuş, yakışmış.
Kirik: Eşeğin sıpası.
Kiritmek: İnat etmek.
Kiriz: Melez.
Kirkik: Isdarda pekiştirmeye yarayan alet.
Kirmen: Yün eğirme aleti.
Kirpikli: Yumurta pişirme kabı.
Kirpit: Kibrit.
Kirtik: Küçülmüş sabun, ağaca keserek konan işaret.
Kirtişli: İnişli çıkışlı.
Kişe: Tavuğu kovmak.
Kişiflemek: Gizlice takip etme.
Kişkillemek: İte saldırı için söylenen söz.
Kit: Anahtar.
Kizir: Bekçi.
Koça gelmek: Doğuracak hale gelen kuzu.
Koltuklamak: Destek vermek.
Kom: Göm.
Komuş: Manda.
Komüdün: Vitrin.
Konsul: Tahta sandık.
Konur: Griye çalan at rengi.
Kooselletmek: Ateşi söndürmeye yüz tutturmak.
Kopağa: Köpeğe.
Koyungözü: Papatya.
Köhne: Eski, Sorgun’un eski adı.
Kömbe: Kalın değirmen çöreği.
Kömüş: Manda.
Köörselendi: Sönmeye başladı alevi gidiyor.
Köp: Kağnıda öküzün arkasındaki ağaç.
Köpüme: Yorgan dikme.
Körbayguç: Baykuş.
Köremez: Yoğurt, süt karışımı yemek.
Kösnü: Köstebek.
Kösnük: Birine çok yanaşma.
Köstek: Saat zinciri.
Köteleme: Hızla fırlatma.
Köz tavası: Faraş.
Köz: Meşe külünün ateşi.
Kubat: Kaba.
Kula: Kulakları kısa olan at.
Kulun atmak: Atların ölü yavrulaması.
Kumurtlek: Kıkırdak.
Kumük: Aşınmış çürük dişli.
Kundura: Ayakkabı.
Kurümek: İtme ile toparlamak.
Kusgüç: Demirden yapılan toprak kazma aracı.
Kuşümlendim: Şüphelendim.
Kuyruk sallama: Yaltaklanmak:
Külek: Ağaçtan yapılan içine yağ konan kap.
Külfet: Eziyet verici iş. Fazlalık.
Külhavış: Haşat olma, uğruna kırılıp geçme.
Külle: Tandırda hava gelecek delik.
Kümük: Dişleri aşınmış olan.
Kürtün: Eşek semerinin altına konan eşya.
Küsük: Demir kaldıraç.
Küşüm: Endişe, şüphe.
Kabala: Bir işin görmesi istemek ona yapıştırmayı dileme.
Kadirlik etmek: Bir işin herhangi bir hesaba girmeden yapılan.
Kafa kekmek: Evet anlamına başını eğmek.
Kafa kâğıdı: Nüfus cüzdanı.
Kağnı: İki ağaç tekerlekli ilkel taşıma aracı.
Kakıç: Utandırma, yüze lafla vurma.
Kaltak: Kocaman, yaramaz.
Kan almak: Küçük tuvaletini yapmak.
Kara soyka: Zarar veren hayvan.
Karakiliye: Başıboş, nasıl istersen.
Karasaban: Toprak sürmeye yarayan eski bir araç
Karnından konuşmak: Bildiğini açıya vurmamak.
Karpize: Çatal kapı bağlantı demiri.
Katı açılmamak: Henüz ısınamamak.
Katıklaş: Yarma ayran karışımı bir çeşit yemek.
Kavi: Güçlü sağlam.
Kavurga: Kavrulmuş buğday.
Kayarlatmak: Atın eski nalını tekrar çaktırmak.
Kaygana: Saç üzerine yumurta pişmesi.
Kayış atmak: Birlikte yapılan işin fazlasını karşı tarafa yıkmak.
Kayış: Kemer.
Kele bacım: Aman bacım.
Kele: Kadınların hitap sözü.
Kelek: Yetmemiş kavun, karpuz.
Kelem: Lahana.
Keleş: Yakışıklı.
Kelete: Değirmende öğütülecek az olan buğday.
Kemçik: Çenesi eğri olan.
Kemiği saralmak: Çok ihtiyarlamak.
Kenef: Tuvalet.
Kepenek: Kelebek.
Kerpiç: Eskiden tuğla yerine kullanılan. Çamurdan yapılan.
Kes: Kangal dikeninin hayvan yemi haline gelmiş şekli.
Kese: Cüzdan.
Kesim almak: Tarladan işaretle evlek almak.
Kesim kesmek: Başlık konuşmak.
Keslemek: Ağacı daha küçük parçalara ayırma.
Kesmik: Saman irisi.
Keşkem: Ah olsa manasına dilek.
Kevik: Zayıf, hemen kırılacak halde.
Kevzi: Bir cins zararlı böcek.
Keyiş: Hakaret sözü, keşiş.
Kıkak: Koyun pisliği.
Kıldır gücük: Eh işte, idare eder.
Kınnamak: Camızın kaçmaya yüz tutması.
Kıpcıt: Kulakları kısmak(at eşek için)
Kıraç: Tarıma müsait olmayan toprak.
Kıramper: Ele sürülen merhem.
Kırdış: Patates.
Kırgı: Tarıma müsait olmayan toprak.
Kırkambar: Karışık buğday.
Kırklık: Koyunyünü kesme aleti.
Kırma: Çifte tüfek, hayvan yiyeceği.
Kıt: Az.
Kıvık: Aralıklı az açık.
Kıyık: Büyük iğne, çuvaldız.
Kıyım: Çuvaldız iğne.
Kızan: Köpeklerin çiftleşme zamanı.
Kilermeni: Toprak ip boyası.
Kip: Tam oturmuş, yakışmış.
Kirik: Eşeğin sıpası.
Kiritmek: İnat etmek.
Kiriz: Melez.
Kirkik: Isdarda pekiştirmeye yarayan alet.
Kirmen: Yün eğirme aleti.
Kirpikli: Yumurta pişirme kabı.
Kirpit: Kibrit.
Kirtik: Küçülmüş sabun, ağaca keserek konan işaret.
Kirtişli: İnişli çıkışlı.
Kişe: Tavuğu kovmak.
Kişiflemek: Gizlice takip etme.
Kişkillemek: İte saldırı için söylenen söz.
Kit: Anahtar.
Kizir: Bekçi.
Koça gelmek: Doğuracak hale gelen kuzu.
Koltuklamak: Destek vermek.
Kom: Göm.
Komuş: Manda.
Komüdün: Vitrin.
Konsul: Tahta sandık.
Konur: Griye çalan at rengi.
Kooselletmek: Ateşi söndürmeye yüz tutturmak.
Kopağa: Köpeğe.
Koyungözü: Papatya.
Köhne: Eski, Sorgun’un eski adı.
Kömbe: Kalın değirmen çöreği.
Kömüş: Manda.
Köörselendi: Sönmeye başladı alevi gidiyor.
Köp: Kağnıda öküzün arkasındaki ağaç.
Köpüme: Yorgan dikme.
Körbayguç: Baykuş.
Köremez: Yoğurt, süt karışımı yemek.
Kösnü: Köstebek.
Kösnük: Birine çok yanaşma.
Köstek: Saat zinciri.
Köteleme: Hızla fırlatma.
Köz tavası: Faraş.
Köz: Meşe külünün ateşi.
Kubat: Kaba.
Kula: Kulakları kısa olan at.
Kulun atmak: Atların ölü yavrulaması.
Kumurtlek: Kıkırdak.
Kumük: Aşınmış çürük dişli.
Kundura: Ayakkabı.
Kurümek: İtme ile toparlamak.
Kusgüç: Demirden yapılan toprak kazma aracı.
Kuşümlendim: Şüphelendim.
Kuyruk sallama: Yaltaklanmak:
Külek: Ağaçtan yapılan içine yağ konan kap.
Külfet: Eziyet verici iş. Fazlalık.
Külhavış: Haşat olma, uğruna kırılıp geçme.
Külle: Tandırda hava gelecek delik.
Kümük: Dişleri aşınmış olan.
Kürtün: Eşek semerinin altına konan eşya.
Küsük: Demir kaldıraç.
Küşüm: Endişe, şüphe.
9 Kasım 2012 Cuma
SOĞAN ÜRETİCİSİNİN GÖZYAŞI DİNMEK BİLMİYOR
Yozgat'ta soğan üreticileri, önceki yıllarda ihracatın durması sonucunda fiyatların gerilemeye devam etmesi üreticiyi güç durumda bıraktı. Yozgat Genç Sanayici ve İş Adamları Derneği Başkanı Ayhan Çelik, Aydıncık ve Yerköy ilçelerinde yaklaşık 7 bin dekar alanda kuru soğan ekimi yapıldığını, il genelindeki üretimin ise 150 bin ton civarında olduğu bildirildi. Bölgede soğan rekoltesinin yüksek olduğuna dikkat çeken Çelik, Ortadoğu ülkelerine Suriye üzerinden yapılan kuru soğan ihracatının durması nedeniyle fiyatların son yıllarda gerilediğini kaydetti. Ayhan Çelik, ''Kuru soğan buradan Hatay'a oradan da Suriye üzerinden Ortadoğu ülkelerine ihraç ediliyor. Ancak, son gelişmeler nedeniyle Suriye kapıları kapattı, soğan elde kaldı'' dedi.
İLERİ
Yozgat'ta soğan üreticileri, önceki yıllarda ihracatın durması sonucunda fiyatların gerilemeye devam etmesi üreticiyi güç durumda bıraktı. Yozgat Genç Sanayici ve İş Adamları Derneği Başkanı Ayhan Çelik, Aydıncık ve Yerköy ilçelerinde yaklaşık 7 bin dekar alanda kuru soğan ekimi yapıldığını, il genelindeki üretimin ise 150 bin ton civarında olduğu bildirildi. Bölgede soğan rekoltesinin yüksek olduğuna dikkat çeken Çelik, Ortadoğu ülkelerine Suriye üzerinden yapılan kuru soğan ihracatının durması nedeniyle fiyatların son yıllarda gerilediğini kaydetti. Ayhan Çelik, ''Kuru soğan buradan Hatay'a oradan da Suriye üzerinden Ortadoğu ülkelerine ihraç ediliyor. Ancak, son gelişmeler nedeniyle Suriye kapıları kapattı, soğan elde kaldı'' dedi.
İLERİ
SORGUN’DA ŞÜPHELi ÖLÜM
Sorgun ilçesi, Emirler köyü nüfusuna kayıtlı Salman Açıkgöz, iki yıl önce eşini kaybetmesinin ardından Çay Mahallesi Sultan Selim Caddesi'ndeki, 23 numaralı evi kiralayarak yalnız yaşamaya başladı. İki gündür arkadaşını göremeyen ve haber alamayan Hayati Şahin (69), Salman Açıkgöz'ün evine gitti. Uzun süre kapıyı çalmasına rağmen kapı açılmayınca kilitli olmayan kapıdan içeri giren Hayati Şahin arkadaşını yatakta ölü olarak buldu.
Hayati Şahin, Salman Açıkgöz'ün kendisine, zaman zaman ''Beni ara sıra kontrol et, bu yatakta yatarken ölebilirim'' dediğini bunun üzerine kendisinin eve giderek kontrol ettiğini söyledi. Salman Açıkgöz'ün 2 oğlu, bir kızının olduğu, oğullarından Gazi Açıkgöz'ün Sorgun'da, diğer oğlu Haydar ile kızı Sultan'ın Ankara'da yaşadıkları, çocuklarının hiç birisinin de babası ile ilgilenmediği ileri sürüldü.
Salman Açıkgöz'ün cenazesi otopsi için Sorgun Devlet Hastanesi morguna kaldırılırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldığı öğrenildi
DİLENCİ OLDUK!
Hatırlıyorum, ilk teşvik yasası çıktığında ANAP iktidardaydı. Yozgat Milletvekili Lütfullah Kayalar'da kabinenin bir bakanıydı.
O yıllarda, kalkınmada öncelikli iller sıralamasında 3'üncü bölgede yeralan Yozgat'ın en azından 2'inci bölgeye taşınması gerektiği savunuluyordu. 5 bölge vardı, birinci derecede Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bulunan iller, ikinci bölgede yine aynı bölgedeki diğer iller. Üçüncü ve dördüncü bölgede ise Yozgat, Kırşehir gibi iller yer alıyordu.
Nasıl bir hesap yapılarak, Yozgat'ın kalkınmada öncelikli iller sıralamasında üçüncü sıraya konuldu bilinmiyor. Aslında kalkınmada öncelikli illere ne gibi teşviklerin verildiği noktasında da fazla bilgiye sahip değildik. O nedenle de kimse ilgilenmiyordu.
Kayalar, kendi bürokratları ile bir teşvik taslağı hazırlattı, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'a sundu. Bu sunumu yaparken, kalkınmada öncelikli iller arasındaki dengesizliği gündeme getirip, illerin DİE verilerine göre sosyal ve ekonomik kalkınmışlıkları dikkate alınarak, teşvik edilmesi gerektiğini savundu. Hazırlanan bu taslak üzerinde gerekli çalışmalar yapıldıktan sonra uygulamaya konuldu.
Yozgat bu teşvik yasası ile bölgede tek olma özelliğine sahip bulunmasına karşın, ekonomik krizler nedeniyle istediği yatırımı alamadı. İstihdam sağlandı ama kriz nedeniyle istihdama yönelik kurulan yatırımlar iflas edip, kapandı.
O dönemde muhalefet konumunda olan bugünki iktidarın geldiği siyasi oluşum, yeni teşvik yasasına şiddetle karşı çıkarken, Yozgat'taki mahalli temsilcileri, ''İktidar Yozgat'ı dilenci gibi görüyor, sadaka veriyor. Bu yasada Yozgat'ın yer alması iyilik değil, Yozgat'ın ne kadar geri kaldığını göstermektedir. Her alanda geri kalmış bir bir ile kim gider?'' diyerek tepki gösteriyordu.
Haksızda sayılmazlardı...
Hele hele bugün gelinen noktada ne kadar haklı olduklarını görmekteyiz, yaşamaktayız. Yozgat'a o günlerde yatırım gelmediği gibi, bugünler de de yatırım gelmedi, gelmiyor. Ama bu tez ortaya atılırken, karşılığında ne yapılacağı konusunda kimse bir şey söyliyemiyor, başka çarenin olmadığı da sesli olmasada kapalı kapılar ardından konuşulup, bundan Yozgat'ın en iyi şekilde yararlanması gerektiğine dikkat çekiliyordu.
O yıllardan kalan teşvik döneminin artık sonuna gelindi. Yatırımcıya, işletmeciye sağlanan teşvikler 31 Aralık tarihi itibariyle sona eriyor. Daha önce de bu aynı şekilde gündeme gelmişti, ''Kalktı, kalkıyor'' denildi ama süre uzatıldı. Şimdi tekrar uszatılması isteniyor.
Uzatılır mı?..
Uzatılabilir...
Ancak çözüm mü?...
Orası meçhul...
Yozgat ve Yozgatlı ''Dilenci'' gibi hep el açıyor, talep ediyor. Taleplerinin karşılığını bir türlü alamıyor. Yozgat'ın bulunduğu konumdan kurtarılması için köklü, uzun vadeli çözümler üretmek yerine, teşviklerin peşinde koşuluyor. Teşvikler çıkıyor, uygulamaya konuluyor, ''Bu sefer olacak'' deniyor ama yine olmuyor...
Dönüp duruyoruz, bakalım...
Seyfi Çelikkaya
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Ana yüreği dayanmıyor işte
Benim gözüm yok sarayda köşkte
Bir ana ne ister evladından başka
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Gözlerimden yaş değil kan akıyor
Evlat acısı bağrımı yakıyor
Yavrum tabutundan kanlar akıyor
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Kardeşlerin baş ucunda duruyor
Bacın,Eşin saçlarını yoluyor
Baban evlat acısıyla yanıyor
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Yavrum Şehit oldun gençlik çağında
Yetim yavrun Eşinin kucağında
Sanki bayram var ana ocağında
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Haberi duyanlar koşup geliyor
Herkes Allah rahmet eylesin diyor
Oğul senin acın bana yetiyor
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Cenaze namazını kılıyorlar
Sinemi bölük bölük bölüyorlar
Artık seni benden ayırıyorlar
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Bir yavruyu anasından ayırmak
Olur mu hiç bu acıya dayanmak
Tek tesellim Şehit anası olmak
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Oğul,oğul beni duyuyormusun
Tabutunda rahat uyuyormusun
Mekanın cennet,uğurlar olsun
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Bir Mehmet ölür bin Mehmet’cik doğar
Ey evladı Şehit düşen analar
Anlarsa beni bir tek onlar anlar
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Vatan sahipsiz değildir
Benim askerim ölü değil ŞEHİTTİR
Şehitler ölmez Allahım ŞAHİTTİR
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Yavrum tabutundan kanlar akıyor
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Kardeşlerin baş ucunda duruyor
Bacın,Eşin saçlarını yoluyor
Baban evlat acısıyla yanıyor
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Yavrum Şehit oldun gençlik çağında
Yetim yavrun Eşinin kucağında
Sanki bayram var ana ocağında
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Haberi duyanlar koşup geliyor
Herkes Allah rahmet eylesin diyor
Oğul senin acın bana yetiyor
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Cenaze namazını kılıyorlar
Sinemi bölük bölük bölüyorlar
Artık seni benden ayırıyorlar
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Bir yavruyu anasından ayırmak
Olur mu hiç bu acıya dayanmak
Tek tesellim Şehit anası olmak
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Oğul,oğul beni duyuyormusun
Tabutunda rahat uyuyormusun
Mekanın cennet,uğurlar olsun
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Bir Mehmet ölür bin Mehmet’cik doğar
Ey evladı Şehit düşen analar
Anlarsa beni bir tek onlar anlar
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
Vatan sahipsiz değildir
Benim askerim ölü değil ŞEHİTTİR
Şehitler ölmez Allahım ŞAHİTTİR
Son kez öpeyim seni ŞEHİDİM
TURKEY/YOZGAT/MERKEZ 'DEN İLİNTİLER: ELİ ÖPÜLESİ İNSANLAR ŞEHİT AİLELERİ
TURKEY/YOZGAT/MERKEZ 'DEN İLİNTİLER: ELİ ÖPÜLESİ İNSANLAR ŞEHİT AİLELERİ: Türk Milletinin gönlünün en baş köşesinde vatan sevgisi yatmaktadır. Bilirler ki malları, canları, namusları, kutsal emanetleri ancak v...
BİZ KÜÇÜKKEN ÇOK BÜYÜDÜK
“Dondurma istiyorum!” diyemedik annemize, cebinde parası olmadığını onun kadar iyi bilirdik. Hiç yaş eksilmedi gözlerimizden, camdan izlerken dilencileri. Yaşımız kadar küçüktü boyumuz, yüreğimiz kadar büyüktü ruhumuz. Kimse fark etmedi büyümemizi, herkes kendisiyle çOk meşguldü fark etmeye... Kimse anlamadı bizi, herkes çOk meşguldü “küçüğün saçmalıklarını dinlemeye”… Oy
sa biz erken anlamıştık bu dünyanın kavramlarını, gerçeklerle oynardık oyuncak yerine. Sanma yoksulluk değildi bizim ki, sadece yüreğimiz fazla zengin fazla engindi… Nice yoksullar gördük hissetmeyi, düşünmeyi unutan… Bizim ki karın açlığı değil, yürek açlığı idi… Çocuklar kaçarken yağmurdan, camdan izlerken sokağın ıslanışını; biz ıslanırdık açıkta katreler Okşarken sokağı…
ELİ ÖPÜLESİ İNSANLAR ŞEHİT AİLELERİ
Türk Milletinin gönlünün en baş köşesinde vatan sevgisi yatmaktadır. Bilirler ki malları, canları, namusları, kutsal emanetleri ancak ve ancak özgür ve bağımsız oldukları müddetçe mutlu ve huzurludur. Bu düşüncelerle canlarını hiçe sayarak kutsal bildikleri vatan topraklarını korur ve kollarlar.
Dünya üzerinde yaşam var oldu olalı kendi töre, gelenek ve görenekleriyle hiçbir milletin egemenliği altına girmeden bağımsız yaşamış Türk Milleti, destansı kahramanlıkları, adil yönetimleri ve yardım severlikleri ile dünya milletlerinin hayranlığını kazanmış, her coğrafyada onur ve şiar sembolü olmuşlardır.
Vatan savunmasında şehit düşen evlatlarımız kendi ailelerine ciğer, bizlere ise yürek acıları yaşatmaktadır. Bu acıların en merkezi yeri ise korlu yüreklerin, pınar gibi gözlerin ve alıngan gönüllerin sahibi şehit ailelerinin ocaklarıdır. Milletin mutlu olduğu dini ve milli bayramlarda onların acısı sanki biraz daha artmaktadır. Bu yüzden Resmi, özel tüm kurum ve kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine ve diğer vatandaşlara sesleniyorum. Şehit ailelerini sadece bayramlarda değil, tüm özel günlerde her zaman ziyaret edip acılarını hafifletelim. Çünkü onlar bir asker gördüğünde, bir öğretmen gördüğünde, şehit yavrularını hatırlayıp acıları korlanır, şehit düşen asker evlatlarını, öğretmen yavrularını hatırlayıp içerlenir..
Nüfusuna oranla en çok şehit veren illerden biriside bizim Yozgat’tır. Vefanın, gelenek ve göreneklerin, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin en iyi yaşandığı bir yöre olduğumuzdan bu hassasiyete özenle uymamız bize en yakışan davranıştır. Büyük şehirlerde faaliyet gösteren hemşehri derneklerimiz ufakta olsa hediyeleri ile bu aileleri onurize etmeli acılarını paylaşmalıdır.
Çanakkale’de, Kıbrıs’ta, Güneydoğu’da, Vatanımızın her yerinde mutlaka ve mutlaka bir Yozgatlının kanı vardır. Bu vatan için harman olmuş, feda olmuş şehitlerin ruhlarını şad, ailelerini huzurlu etmek için başka elimizden ne geliyorsa yapmak görevimizdir.
Şunu bilmeliyiz ki; eğer bugün yurt edindiğimiz topraklarda huzurlu ve mutlu yaşıyorsak bedelini kanlarıyla, canlarıyla ödemiş binlerce şehidimizin ruhu ve gururu vardır. Çocuklarımız bunun bilincinde hareket ederek onurlu bir geleceğe azimle ve hırsla ilerlemesi için atalarının fedakarlıklarını yerinde öğrenmesi gerekmektedir.
İmkanımız varsa Sarıkamış’ı, Çanakkale’yi ve kenetlenmiş bir millet olduğumuzun göstergesi savaş alanlarını gezmeli, anıtsal kahramanlıklarımızı, şehit mekanlarını, centilmen ve cesur yüreklerin ebedi istirahatgahlarını ziyaret etmeliyiz. Damarlarımızda dolaşan asil kanın, adil ve dürüst ruhun farkında olmalıyız.
Saygılarımla.
MARANGOZDU MAKETLERİN MİMARI OLDU
MARANGOZDU MAKETLERİN MİMARI OLDU
Yozgat’ta yıllarca marangoz ustalığı yaparken mesleğinden beklediğini bulamayan Hakan Akçinlioğlu, yaptığı maketlerle dikkat çekiyor. Atıklarla yaptığı maketlerin çeşidini her geçen gün geliştiren Akçinlioğlu, tarihi konaklardan siyasi parti genel merkezlerine kadar pek çok önemli yapının birebir aynısını makete dönüştürüyor.
Çöpe atılan atıklarla yapmaya başladığı maketlerle bir anda marangozluktan maketlerin mimarı haline geldi. Yozgat Valiliğinin desteği ile kendi atölyesini kuran Akçinlioğlu, tarihi yapıların yanı sıra siyasi partilerin genel merkezlerini de yapmaya başladı.
Son olarak Ak Parti’nin Selçuklu mimarisi ile yapılan genel merkez binasının maketini yapan Akçinloğlu, bütün partilerin genel merkezlerini yaparak siyasetçilere hediye edeceğini söyledi. Akçinlioğlu, fırsat verildiğinde maketini yapamayacağı hiçbir yapının olmadığını belirterek, yaptığı maketler sayesinde kentteki bir çok esnaftan hatta
şehir dışından sipariş almaya başladığını kaydetti.
Ayrıca Hakan AKÇİNLİOĞLU; “Öncelikle olarak bu işe atık malzemelerin piyasada olduğunu fark ettim. Ben de mobilya ustasıyım bunları nasıl değerlendirebilirim diye düşünüp taşınırken Osmanlı konaklarını yapmaya karar verdim. Lakin bu işe talep artınca bende kafelere lokantalara birçok yere bu maketlerden yapmaya başladım. Ben bunu atık malzemelerden yaptım. Piyasada bulunan kontrplaklardan plastik kasalardan çiçekçinin atık olarak kullandığı malzemeleri bir araya getirerek bunları oluşturdum. Bunun bana toplam zamanı 16-17 günü buldu. Şuanda bitmeye yakın en son sehpasıyla camı kaldı. Ben bunu Ak Partinin il başkanlığına hediye edeceğim. Ak Partinin odalarını süslesin diye düşünüyorum. Ben internetten indirmiş olduğum resmi projelendirerek bunu bu hale getirdim. Bunu yapmadan önce teknik bilgisi mezunuyum. Ölçekleştirme çalışması yaptım ve en son montaj haline getirdim. Yozgat’ta bir lokantaya yapmış olduğum makette 2 bucuk metrelik bir maketten bahsediyoruz. Bunu lokantada ki ortamı süsleye bilmek için yaptık. Ondan da arkadaşlar gayet memnun” dedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)